Zorunlu Osmanlıca Eğitimi Sonuna Kadar Destekliyorum
Bugün Ekşi Sözlük’teki bir başlık dikkatimi çekti:
osmanlıca hırsız yazacağına hayırsız yazarak ortaya çıkan cehalettir. ayar verelim derken kendi kendilerine ayar gömmüşler.
boşuna zorunlu olsun demiyoruz. eğitim şart.
dudayeva1
5 ay Osmanlıca dersi almış biri olarak söylüyorum, bu yazı başlı başına neden liselerde Osmanlıca’nın zorunlu ders olarak okutulması gerektiğinin bir kanıtı.
Bu konu toplumumuzda gittikçe daha da hassaslaşan bir konu. (Gerçi bu kadar kutuplaşmış bir toplumda artık hangi konu hassas değil ki…) Ne zaman harf devrimi konusu açılsa, ilk başta mezar taşı fetişistleri çıkıp, dedesinin mezar taşını okuyamayan tek toplum olduğumuzdan bahseder. Daha sonra nasıl bir gecede cahil bırakıldığımızdan bahsederler. Birisi gazını alamaz ve harf devrimi yüzünden Mevlana’yı anlayamadığımızı anlatır. Ve en sona saklanan büyük bomba patlatılır: Harf devrimi yüzünden Kuran’ı anlayamaz olduk!!
Ne yazık ki, bu popülist söylemler laikliği din düşmanlığı olarak algılayan ve laiklikle müslümanlığın ters mıknatıslanma yaptığını sanan kesimlerde karşılık bulur. İçlerinden birisi çıkar, Necip Fazıl’dan “öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” mısrasını paylaşır. Bu kadar ajitasyonun üzerine içlerini birden bir eziklik duygusu bürümeye başlar. Birazcık da öç alma isteği… Ve sonuç olarak bu kesimde içten içe iyice cumhuriyete ve devrimlerine duyulan nefret körüklenir.
Artık hiç bir şeyin önemi yoktur. Sen bu duygularla pompalanmış adama harf devriminin bir abece değişikliği olduğunu, devrimden önce de, sonra da halkın Türkçe konuştuğunu anlatamazsın. Kardeşim, Mevlana’yı anlamaman normal, çünkü o Farsça yazıyordu dediğinde sana inanmak istemez. Çünkü aynı insan Arapça yazılan Kuran’ı, harf devrimi yüzünden anlayamadığına inanıyordur. Artık onun gözünde Cumhuriyet ve Atatürk en büyük din düşmanıdır. Çünkü en kutsalına el uzatmışlar, dinini elinden almışlar, cahil bırakmışlardır.
Cumhuriyet rejimi toplumun bu şekilde düşünen, bu popülist propogandalarla beyni yıkanmış büyük bir kesimini kaybetmiştir. Bunları artık harf devrimin bilimsel gerekçelerini açıklayarak geri kazanamazsın.
Peki çözüm ne?
Çözüm çok basit. Toplumun bütün kesimlerinin harf devriminin değerini anlamasını sağlamak lazım. Peki bu nasıl yapılır? Tabi ki zorunlu Osmanlıca eğitimiyle. Popülist söylemlerle yıkanan beyinler, gerçeklerle yüzleşmeye başladığında harf devriminin belki de devrimlerin en büyüğü olduğunun farkına varacaktır.
Derslerde sözcüklerin okunuşları bir bir öğretilmeye başladığında, Arap abecesi ile yazılmış Türkçe’nin aslında bulmaca çözmek gibi olduğunu göreceklerdir. Kitap mı? Katip mi? Cennet mi? Cinnet mi? O da ne hepsinin yazılışı aynı mı? Yoksa hırsız ile hayırsız da aynı şekilde yazılabilir mi?
İşte tam bu noktada bir şey farkedecekler. Derste en kolay okudukları, zorlanmadıkları sözcüklerin Arapça-Farsça kökenli olduğunu görecekler. Bir noktadan sonra, Türkçe kökenli sözcüklerde zorlanmalarının nedeninin ünlüler olduğunun farkına varacaklar. Ne de olsa Türkçe ünlü uyumuna dayanan, sondan eklemeli bir dil, bol bol ünlü var. Ama Arap abecesinde sadece 3 tane ünlü harf var. Eğer Türkçe kökenli bir sözcüğün yazımını daha öğrenmemişse, bu sözcük de birazcık uzun ve bol ünlü içeriyorsa okumanın zorlaştığını ve işin tahmin yapma kısmına burada devreye girdiğini görecekler.
Ekşi Sözlük’te yukarıda alıntıladığım başlığı açmış kişi de işte burada yanılgıya düşmüş. Yeni karşılaştığı bir sözcüğü, Türkçe bir sözcük olan hırsız yerine, Arapça hayır kökünden Türkçe -sız ekiyle türemiş hayırsız olarak okumuş. İkisi de doğrudur, fakat Arapça kökenli sözcükleri okumak daha kolaydır. Dolayısıyla ilk olarak Arapça köklü sözcükler aklınıza gelir.
İşte bu noktada Osmanlıca dersini alan öğrenci, sonunda Ağdalı Türkçe‘nin ne olduğunu anlayacaktır. Yazı dilinde Arapça kökenli sözcükleri yazmak daha kolay olduğundan, eğitimli dar bir kesimin günlük hayatta da bu sözcükleri kullanmaya başladığını görecektir. (Bugünlerin Plaza İngilizcesi gibi). Peki ya yeni buluşlar, bilimsel gelişmeler? Tabi ki bunlara Arapçadan türetilmiş adlar verilecektir. Aksi takdirde, kitabı ilk kez eline alan kişi, bu yeni sözcüğü okumakta zorlanacaktır. Öğrencimiz işte bu yüzden Türklerin neden yeniliklere Türkçe kökler yerine Arapça köklerden türeyen adlar verdiğini anlayacaktır. İşte bu yüzden uçağın uzun yıllar boyunca neden teyyare olduğunu anlayacaktır.
Derslerde biraz daha ilerleyen öğrenci, Arapça kökleri öğrenmeye başladıkça, Türkçe’de kullandığımız bir çok Arapça kökenli sözcüğün, aslında Arapça’da bambaşka anlamlara geldiğini görecektir. Daha kolay yazacağım, okuyacağım derken tamamen tarzanca bir dil yaratıldığının farkına varacaktır.
Okumayı yarım yamalak söktükten sonra, en büyük şoku Arap abecesi ile yazmaya başladıklarında yaşayacaklar. Hangi harf, hangi nokta, ney, nasıl, kel, kul, göl, gel ve daha niceleri… Ve ilk Arap alfabesi ile yazılmış el yazısını gördüklerinde bir rüyadan uyanacaklar ve gerçekleri idrak etmeye başlayacaklar.
Tüm bu süreçlerden geçen öğrenci, harf devriminin ve onu takiben gerçekleşen dil devriminin aslında Türkçeyi Osmanlıca denilen Arapça-Farsça karması, halktan kopuk sanal bir dilden kurtardığını, okuma-yazmayı kolaylaştırdığı, eğitimi, bilimi, sanatı elitist bir zümreden kurtararak halka indirdiğini ve bu sayede bizi binlerce yıllık tarihimizle yeniden birleştirdiğini görecek, bundan sonra böyle popülist söylemlerin esiri olmayacak ve her yerde harf devriminin en büyük savunanı olacaktır.
İşte bu yüzden zorunlu Osmanlıca eğitimini destekliyorum.
Peki siz Osmanlıca dersi almadan, harf devriminin bizi nasıl binlerce yıllık tarihimizle birleştirdiğine kanıt mı istiyorsunuz? O zaman size önce 18. yüzyıldan bir mısra paylaşayım. Hepimizin bildiği, edebiyat derslerinde öğrendiği bir şey:
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdırNedim
Kaside Der Vasf-ı İstanbul 2
Türkçe:
O, iki deniz arasında tek parça bir mücevher gibidir,
Dünyayı aydınlatan, ısıtan güneş ile bir tutulsa yeridir.Nedim
İstanbul Kasidesi 3
Bu da hemen hemen yakın bir tarihten, 17. yüzyıldan bir Karacaoğlan dörtlüğü:
Yiğit olan yiğit kurt gibi bakar
Düşmanı görünce ayağa kalkar
Kapar mızrağını meydana çıkar
Yiğidin ardında duran olmalıKaracaoğlan
Yiğidin Eyisi 4
Bir tarafta, halktan kopuk, sadece elitist bir zümre tarafından konuşulan/yazılan tarzanca bir dil. Diğer tarafta buram buram Anadolu kokan halkımızın Türkçesi. Ama ne yazık ki halk ozanlarımızın eserleri, hep ünlü fakiri Arap abecesi ile kayda alındığından, bölgesel ağızlar, şiveler hep kaybolmuş.
Ne demek istediğimi anlatmak için bir de 13. yüzyılda Kumanca yazılmış bir dua paylaşayım. (Katolik misyonerler tarafından latin alfabesi ile kayda geçirilmiştir. Dolayısıyla ünlüler korunmuş, hiç bir ses kaybına uğramamıştır.)
Atamız kim köktesiñ. Alğışlı bolsun seniñ atıñ, kelsin seniñ xanlığıñ, bolsun seniñ tilemekiñ – neçik kim kökte, alay [da] yerde. Kündeki ötmegimizni bizge bugün bergil. Dağı yazuqlarımıznı bizge boşatqıl – neçik biz boşatırbız bizge yaman etkenlerge. Dağı yekniñ sınamaqına bizni quurmağıl. Basa barça yamandan bizni qutxarğıl. Amen!
Codex Cumanicus 5
Türkçesi (Sizce gerek var mı?)
Atamız ki göktesin. Alkışlı olsun senin adın, gelsin senin hanlığın, olsun senin dilemeğin – nice ki gökte, ve yerde. Gündeki ekmeğimizi bize bugün ver. Dahi, yazıklarımızı (suçlarımızı) bize boşat – nice biz boşatırız bize yaman (kötülük) edenlere. Dahi, şeytanın sınamağına bizi koyurma. Tüm yamandan (kötülükten) bizi kurtar. Amin!
Codex Cumanicus 5
Burada unutmamanız gereken bir bilgi ise Kumancanın, Türk dillerinin Kıpçak koluna ait olduğudur. Türkiye Türkçesi ise bilindiği üzere Oğuz kolundadır. Buna rağmen neredeyse hiç zorluk çekmeden okudunuz, anladınız.
İşte binlerce yıllık tarihimizle, kültürümüzle harf devrimi sayesinde yeniden barıştık. Harf devrimi olmasaydı, bırakın Kıpçakçayı, Kumancayı daha Karacaoğlan’ı bile anlayamıyor olacaktık.
-
birgün gazetesi cehaleti. (9 Aralık 2014). eksisozluk.com. ↩